
Brooklyn, Amerika'da düzenlenen Sundance Film Festivali'nde ödül alamasa da bu festivalin en popüler filmlerinden bir tanesiydi. Bu festival sayesinde ismini duyurup Oscar Ödüllerinde En İyi Film, En İyi Kadın Oyuncu, En İyi Uyarlama Senaryo dallarında aday gösterilen filmler arasına girdi. Genç yaşına rağmen oynadığı birçok filmde adından söz ettirmeyi başaran Saoirse Ronan, baş rolünde oynadığı bu filmle de kalitesini yine ortaya koyuyor. Öyle ki bu yılki Oscar Ödüllerinde En İyi Kadın Oyuncu ödülü için favori oyuncu olduğunu düşünüyorum.
Film 1950'li yıllarda yaşayan bir kızın hayatını büyük oranda değiştirecek iki seçenek arasında kalan hayatını konu alıyor. Saoirse Ronan'ın filmde hayat verdiği Eilis Lacey, iş imkanlarının kısıtlı olmasından dolayı istememesine rağmen hayatının geçtiği İrlanda'dan Amerika'ya gider. Annesini ve kız kardeşini geride bırakmak zorunda kalır. İrlanda'da mütevazi bir hayata sahip olan Eilis'i, daha hareketli ve daha kalabalık bir Amerika bekliyor olacaktır. Bir tanıdığı sayesinde Amerika'nın Brooklyn şehrinde bir iş bulur ve buraya yerleşir. Brooklyn'de yaşayanların birçoğu İrlandalı olmasına rağmen bu durum sıla hasreti çekmesine engel olamaz. Yaşadığı yerden ilk defa dışarıya çıkan Eilis, Amerika'nın bu farklı havasına alışmakta zorluk çeker. Ta ki kendi gibi bir gurbetçi olan Tony ile tanışana kadar. Amerika artık Eilis için daha yaşanabilir olmuştur. Tony ile güzel günler geçirerek bir nebze de olsa memleket hasretini unutur. Fakat işin sonunda olaylar farklı gelişir ve İrlanda ile Amerika arasında seçim yapmak zorunda kalır. Bir tarafta doğup büyüdüğü ve ailesinin yaşadığı İrlanda, diğer tarafta sevdiği adamla hayatını geçirebileceği Amerika. Zor bir seçim gibi görünüyor.

Tanıtımlarını gördüğümde filmin klasik bir aşk filmi olabileceğini düşünsem de son kararımı izledikten sonra vermek istedim ve aslında daha akıcı ve farklı bir konusu olduğunu gördüm. Daha çok hayatın zorluklarıyla tek başına mücadele etme kararı almış bir kadının kaldığı ikileme şahit oluyoruz.Filmin içerisine yerleştirilmiş bir çok derin duyguyu oyuncularla beraber biz de yaşıyoruz. Ailemden erken ayrılan birisi olarak Eilis'in yaşadığı zorluğu daha yakından hissettim diyebilirim. Zaten Saoirse Ronan, oynadığı karakterin yaşadığı zorlukları o kadar benimsemiş ki memleket hasreti çekmemiş dahi olsanız sizi o duyguyu yaşamaya zorluyor. Çok iyi tanımadığımız ama kanaatimce ileride daha çok karşılaşacağımız ve filmde Tony karakteriyle karşımıza çıkan Emory Cohen'in de iyi bir iş çıkardığını düşünüyorum. İtalyan bir karakteri oynayan Cohen gerçek bir İtalyan kisvesine bürünmüş.
Her ne kadar yıllarca adından bahsettirecek bir şaheser olduğunu düşünmesem de kendi çapında bir duruşu belli bir kalitesi olan bir film. İzleyenlerin empati duygusunu tetikleyecek yılın iyi filmlerinden bir tanesi.
Film 1950'li yıllarda yaşayan bir kızın hayatını büyük oranda değiştirecek iki seçenek arasında kalan hayatını konu alıyor. Saoirse Ronan'ın filmde hayat verdiği Eilis Lacey, iş imkanlarının kısıtlı olmasından dolayı istememesine rağmen hayatının geçtiği İrlanda'dan Amerika'ya gider. Annesini ve kız kardeşini geride bırakmak zorunda kalır. İrlanda'da mütevazi bir hayata sahip olan Eilis'i, daha hareketli ve daha kalabalık bir Amerika bekliyor olacaktır. Bir tanıdığı sayesinde Amerika'nın Brooklyn şehrinde bir iş bulur ve buraya yerleşir. Brooklyn'de yaşayanların birçoğu İrlandalı olmasına rağmen bu durum sıla hasreti çekmesine engel olamaz. Yaşadığı yerden ilk defa dışarıya çıkan Eilis, Amerika'nın bu farklı havasına alışmakta zorluk çeker. Ta ki kendi gibi bir gurbetçi olan Tony ile tanışana kadar. Amerika artık Eilis için daha yaşanabilir olmuştur. Tony ile güzel günler geçirerek bir nebze de olsa memleket hasretini unutur. Fakat işin sonunda olaylar farklı gelişir ve İrlanda ile Amerika arasında seçim yapmak zorunda kalır. Bir tarafta doğup büyüdüğü ve ailesinin yaşadığı İrlanda, diğer tarafta sevdiği adamla hayatını geçirebileceği Amerika. Zor bir seçim gibi görünüyor.

Tanıtımlarını gördüğümde filmin klasik bir aşk filmi olabileceğini düşünsem de son kararımı izledikten sonra vermek istedim ve aslında daha akıcı ve farklı bir konusu olduğunu gördüm. Daha çok hayatın zorluklarıyla tek başına mücadele etme kararı almış bir kadının kaldığı ikileme şahit oluyoruz.Filmin içerisine yerleştirilmiş bir çok derin duyguyu oyuncularla beraber biz de yaşıyoruz. Ailemden erken ayrılan birisi olarak Eilis'in yaşadığı zorluğu daha yakından hissettim diyebilirim. Zaten Saoirse Ronan, oynadığı karakterin yaşadığı zorlukları o kadar benimsemiş ki memleket hasreti çekmemiş dahi olsanız sizi o duyguyu yaşamaya zorluyor. Çok iyi tanımadığımız ama kanaatimce ileride daha çok karşılaşacağımız ve filmde Tony karakteriyle karşımıza çıkan Emory Cohen'in de iyi bir iş çıkardığını düşünüyorum. İtalyan bir karakteri oynayan Cohen gerçek bir İtalyan kisvesine bürünmüş.
Her ne kadar yıllarca adından bahsettirecek bir şaheser olduğunu düşünmesem de kendi çapında bir duruşu belli bir kalitesi olan bir film. İzleyenlerin empati duygusunu tetikleyecek yılın iyi filmlerinden bir tanesi.