Sinemaya dair

Reklam

Reklam

       Belkide birçoğunuz Dünya Ticaret Merkezi olan ikiz kuleler arasında ip gerip üzerinde yürüyen adamdan Philippe Petit'ten haberdarsınızdır. Ama ben bu adamı bu filmle beraber tanıdım. Hatta 2009 yılında yine bu konuyla ilgili 'Man on Wire' adlı bir belgesel de çekilmiş. Fakat belgeselden daha büyük bir bütçeyle çekilen bu film daha etkili olduğu kanısındayım.  Konuya birazcık değinecek olursak 7 Ağustos 1974 sabahı yürüyüşünü yapmayı planlayan Philippe Petit Amerikalı bile değildir. Paris'te doğup büyüyen bu adam küçüklüğünden beri ip cambazlığına hayrandır.Hiçbir eleştiriye kulak asmadan hayallerinin peşinden koşar. O dönemde yapımı bitmek üzere olan ikiz kulelerden haberdar olur. Kulelerin Eyfel Kulesinden bile yüksek oluşu ve daha önce hiç yapılmamış bir eylem olması onu bu kuleler arasında yürümeye teşvik eder. Philippe artık kafasına koymuştu ve ne olursa olsun hiç kimse onu bu hayalinden vazgeçiremeyecekti.

       Filmde Petit karakterine tekrar hayat veren Joseph Gordon-Levitt rolünün hakkını veriyor diyebilirim. Aslında bir fransız olmayan Joseph Gordon fransızcayı ana dili gibi kullanıyordu. Filmi tek başına sırtlandığını ve bu filme yeteneğini ispatladığını düşünüyorum çünkü o anı yaşamadan bilemeyeceğimiz bir duyguyu o ipin üzerinde olma duygusunu tamamen yaşıyormuşcasına izleyiciye aktarıyor.






       Film hakkında biraz eleştiri yapacak olursam senaryonun Fransa'da geçen bölümünün büyük bir kısmı yüzeysel ve özensizdi. Ama filmin o kısmını geride bırakacak olan Amerika bölümü çok etkileyiciydi. Bütün detaylar itinayla anlatılmış ve izleyiciye etkileyici bir şekilde yansıtılmış. Filmin sonuç bölümü tam olması gibi muazzam bir akıcılıkla devam etti.
  
       Filmde atlamak istemediğim diğer önemli bir konu ise Ben Kingsley. Kendisi çok sevdiğim bir oyuncudur. Bu filmde Petit'e ip cambazlığıyla ilgili önemli bilgiler veren bir sirk ustası rolünü üstlenmiş ve tabi ki başarılı iş çıkarmış. Ama çok fazla ön planda olmaması canımı sıkmadı değil. Yine de filme renk katan bir oyuncuydu.

       Filmin yönetmeni Zemeckis bu konu üzerinde uzun zamandır çalışıyormuş. Yürüyüş sahnesinde gösterilen kamera açıları Zemeckis'in bu çabasını boşa çıkarmadığını görüyoruz. Yükseklik korkum olmamasına rağmen bazı bölümlerde ürperdiğimi hatırlıyorum. Ayrıca 1970' lede ki Amerika çok iyi yansıtılmış.





       Film, insanların hayalleri ne olursa olsun insanlara bu hayallerinden vazgeçmemelerini söyleyen bir öğreti niteliğinde. Sonuç olarak izlenilmesi, dersler alınması ve keyfi sürülmesi gereken bir film. 

       Hayallerinizden vazgeçmemeniz dileğiyle, kalın sağlıcakla.
       

       

Devrim Gibi Yürüyüş - The Walk

       Belkide birçoğunuz Dünya Ticaret Merkezi olan ikiz kuleler arasında ip gerip üzerinde yürüyen adamdan Philippe Petit'ten haberdarsınızdır. Ama ben bu adamı bu filmle beraber tanıdım. Hatta 2009 yılında yine bu konuyla ilgili 'Man on Wire' adlı bir belgesel de çekilmiş. Fakat belgeselden daha büyük bir bütçeyle çekilen bu film daha etkili olduğu kanısındayım.  Konuya birazcık değinecek olursak 7 Ağustos 1974 sabahı yürüyüşünü yapmayı planlayan Philippe Petit Amerikalı bile değildir. Paris'te doğup büyüyen bu adam küçüklüğünden beri ip cambazlığına hayrandır.Hiçbir eleştiriye kulak asmadan hayallerinin peşinden koşar. O dönemde yapımı bitmek üzere olan ikiz kulelerden haberdar olur. Kulelerin Eyfel Kulesinden bile yüksek oluşu ve daha önce hiç yapılmamış bir eylem olması onu bu kuleler arasında yürümeye teşvik eder. Philippe artık kafasına koymuştu ve ne olursa olsun hiç kimse onu bu hayalinden vazgeçiremeyecekti.

       Filmde Petit karakterine tekrar hayat veren Joseph Gordon-Levitt rolünün hakkını veriyor diyebilirim. Aslında bir fransız olmayan Joseph Gordon fransızcayı ana dili gibi kullanıyordu. Filmi tek başına sırtlandığını ve bu filme yeteneğini ispatladığını düşünüyorum çünkü o anı yaşamadan bilemeyeceğimiz bir duyguyu o ipin üzerinde olma duygusunu tamamen yaşıyormuşcasına izleyiciye aktarıyor.






       Film hakkında biraz eleştiri yapacak olursam senaryonun Fransa'da geçen bölümünün büyük bir kısmı yüzeysel ve özensizdi. Ama filmin o kısmını geride bırakacak olan Amerika bölümü çok etkileyiciydi. Bütün detaylar itinayla anlatılmış ve izleyiciye etkileyici bir şekilde yansıtılmış. Filmin sonuç bölümü tam olması gibi muazzam bir akıcılıkla devam etti.
  
       Filmde atlamak istemediğim diğer önemli bir konu ise Ben Kingsley. Kendisi çok sevdiğim bir oyuncudur. Bu filmde Petit'e ip cambazlığıyla ilgili önemli bilgiler veren bir sirk ustası rolünü üstlenmiş ve tabi ki başarılı iş çıkarmış. Ama çok fazla ön planda olmaması canımı sıkmadı değil. Yine de filme renk katan bir oyuncuydu.

       Filmin yönetmeni Zemeckis bu konu üzerinde uzun zamandır çalışıyormuş. Yürüyüş sahnesinde gösterilen kamera açıları Zemeckis'in bu çabasını boşa çıkarmadığını görüyoruz. Yükseklik korkum olmamasına rağmen bazı bölümlerde ürperdiğimi hatırlıyorum. Ayrıca 1970' lede ki Amerika çok iyi yansıtılmış.





       Film, insanların hayalleri ne olursa olsun insanlara bu hayallerinden vazgeçmemelerini söyleyen bir öğreti niteliğinde. Sonuç olarak izlenilmesi, dersler alınması ve keyfi sürülmesi gereken bir film. 

       Hayallerinizden vazgeçmemeniz dileğiyle, kalın sağlıcakla.
       

       

Reklam

| Tema Sahibi Colorlib | Tema Düzenleme Html Evi