Mustang, Türkiye'de doğmasına rağmen eğitimini Fransa'da alan Deniz Gamze Ergüven'in ilk uzun metraj filmi olma özelliğini taş...
Erhan Yürük'ün yönetmenliğini, senaristliğini ve yapımcılığını üstlendiği Tamah kısa filmi eğlenceli bir tesadüfler zincirini anlatıyo...
1940 ve 50'lerde başarılı bir senarist olan Dalton Trumbo'nun yaşam hikayesinden kesitler sunan Trumbo'nun başrolünde Brea...
Atomic Fiction tarafından yapılan Deadpool efektlerinin nasıl yapıldığını kendilerinin yayınladığı bu video ile öğreniyoruz.
Küçük yaşlarda babası tarafından zorla evlendirilen Hatice Keskin, 16 yaşına geldiğinde kocası kanserden hayatını kaybeder ve iki çocu...
Ülkede yaşanan tüm siyasi olaylara tepkisiz kalan bir vatandaşın sembolik bir yürüyüşünü izliyoruz. Devletin yeni bir anayasa çıkar...
Çanakkale Savaşı'nın adını andığımızda dahi bir ürperti gelir içimize. Birinci Dünya Savaşı başlamış ve ülkenin her yeri savaş alan...
Yönetmenliğini Steven Spielberg'in yaptığı film, Tom Hanks ve Spielberg'i tekrar bir dönem filminde bir araya getiriyor. Film J...
Yaşadığımız dünyanın sınırları ne olursa olsun, bu sınırlar bizim için hep en son noktadır. Aklımız öğrendiğimizden daha fazlasını ha...
1.Coco Before Chanel - Coco Chanel'den Önce (2009) Bir yetimhanede büyümüş olan Coco Chanel'ın asıl adı Gabriella Chanel'dir....
1899 yılında doğan Alfred Hitchcock, daha 21 yaşındayken Londra'daki Famous Players Lasky film stüdyosunda çalışmaya başlar. Burada ...
Filmin yönetmen koltuğunda genç bir isim olan Damien Chazelle oturuyor. Filmin yönetmenliğini yaparken henüz 29 yaşında olan Chazelle, yaş...
Başarılı diyebileceğimiz bir yönetmen olan Kim Ki-Duk'un 2004 yapımı Boş Ev filmi, bizi tüm dünya gerçekliklerinden koparıp rüya gibi...
14 yıl önce kadınların deneyimlerini, hayallerini, eserlerini sinema aracılığıyla paylaşmaya başlayan Filmmor Kadın Filmleri Festivali bu ...
Yönetmen Devid O. Russell, daha önce birçok filmde olduğu gibi Jennifer Lawrence, Bradley Cooper ve Robert De Niro isimlerini tekrar birar...
Mustang(2015)
Mustang, Türkiye'de doğmasına rağmen eğitimini Fransa'da alan Deniz Gamze Ergüven'in ilk uzun metraj filmi olma özelliğini taşıyor. Karadeniz sahilinde bir taşra bölgesinde yaşayan ve hayata tutunmaya çalışan beş kız kardeşin hikayesini anlatan Mustang, kelime anlamı olarak ise yabani at anlamına gelmekte. Yönetmeninden oyuncularına kadar hatta konu itibariyle de Türk yapımı olan film, 2016 Oscar Ödüllerinde Fransa'yı temsil etmekteydi. Oscar Ödülleri'nden elleri boş dönseler de. Fransa'da verilen en prestijli ödül olarak bilinen Cesar ödülleri de dahil olmak üzere birçok film festivalinden ödül almayı başardılar.
Muhafazakar bir kesimde kendi benliklerini bulmaya çalışan Ece, Lale, Selma, Sonay ve Nur, anne babalarını kaybetmiş, bir amca ve babaanneyle yaşayan beş kız kardeştir. Ataerkil ve muhafazakar toplumun riyakar sisteminde kadınlıklarını tanımaya çalışırken birçok serbestlikten alıkonuluyorlar. Henüz okul çağında olan bu beş kız kardeş bir bütünün farklı karakterdeki parçaları gibiler. Her ne kadar Türkiye'nin temel bir problemi olarak görülen, hayatlarını kendilerinin inşa etmelerine izin verilmeyen kadınları anlatmaya çalışan bir film görünümünde olsa da Türk kültüründen uzak kalmaktan ötürü olacak ki bu sorun tam anlamıyla yansıtılamıyor. Buna rağmen tekdüze bir hikaye anlayışının hakim olduğu Türk sinemasının bugünlerinde muhteşem bir yapıt.
Her şey aslında yazın okulların tatile girdiği gün başlıyor. Okul bittikten sonra servisle eve gitmek istemeyen bu beş kız kardeş, bir kaç erkek arkadaşlarıyla beraber sahil kenarına inerler. Burada birbirleriyle şakalaşarak vakit geçirmeye çalışırken kendini ahlak timsali sanan bir zihniyet bu kızların erkeklerle oyununu görmüş ve çoktan babaannelerine yetiştirmiştir. Eve vardıklarında beklemedikleri bir tepkiyle karşılaşan kızlar, hayatlarını tamamen değiştirecek bir yola girmişlerdir artık. Kızlar için tam bir hapishaneye dönen ev çekilmez bir hale gelmiştir. Halen okulları bitmemiş olmasına rağmen evlendirilme kararı dahi alınmıştır. Evlensinler de nasıl evleniyorlarsa evlensinler zihniyetinde olan babaanne ve amcanın amaçları sözde kendilerini temize çıkarmak aslında. Film boyunca özellikle amca ile sürekli çatışma halinde olan kızlar bir şekilde bu durumun içinden kurtulma çabasındadırlar. Özellikle en küçükleri olan Lale, en isyankar olanıdır. Kendisine dayatılan bu hayatı her fırsatta reddetmeye çalışsa da çoğunlukla gücü buna yetmemektedir. Kardeşlerin en büyükleri olan Sonay ve Selma, ilk evlendirilenler olur. düğünleri aynı anda olan bu iki kız kardeş temel bir konunun da farklı iki yüzünü gösteriyorlardı bize. Babaannesine ısrarları sonucunda daha önceden tanıdığı ve sevdiği birisiyle evlenen Sonay hayatının en mutlu gününü yaşarken, hiç tanımadığı babaannesinin bulduğu birisiyle evlenen Selma ise mahvolacak hayatının ilk gününü yaşamaktadır.
Böyle böyle evden koparılmaya çalışan kızlar toplum baskısına ve amcalarına daha fazla direnemezler ve kader diye kendimize dayattığımız o olguya boyunlarını eğerler. Bu duruma boyun eğmeyecek tek kişi ise Lale'dir. Bu hayattan tek kurtuluşunun o evden kaçmak olduğunu bilen Lale, bunun planlarını zaten kurmaktadır.
Birçok yönden oryantalist bakış açısıyla bir muhafazakarlık eleştirisi olarak nitelendirebileceğimiz film aslında bu konuda birçok yönden eksik kalıyor. Sorun ülkemize ait olsa da karakterlerin kişiliklerinde Fransız havası sezebiliyoruz. Üstelik belli bir yöresel bölgede geçmesine rağmen yöresel kültürün etkilerine rastlayamıyoruz. Bu açıdan izleyici kitlesine uzak kalsa da duygu sömürüsüne varmadan verilmeye çalışan bu temel problem ilerde yapılacak birçok filme de ilham kaynağı olabilecek nitelikte.
Kısa Film: Tamah
Erhan Yürük'ün yönetmenliğini, senaristliğini ve yapımcılığını üstlendiği Tamah kısa filmi eğlenceli bir tesadüfler zincirini anlatıyor. Birbirinden tamamen bağımsız gibi görünen olayların birbirlerini senkronize bir şekilde nasıl tetiklediğini görüyoruz. Filmin konusunun çıkış noktası ise isminde de belirtildiği gibi aç gözlülük(tamah) oluyor. Beş dakika boyunca diyalog olmadan gelişen olaylar hem eğlenceli hem de düşündürücü cinsten. Aynı zamanda film, bu beş dakikalık kısa sürede birçok farklı hayattan kesitler sunmayı başarıyor. Birçok festivalden ödülle dönen bu kısa filme ufacık bir vakit ayırmanızı tavsiye ederim.
Amerikalı Bir Komünist - Trumbo
1940 ve 50'lerde başarılı bir senarist olan Dalton Trumbo'nun yaşam hikayesinden kesitler sunan Trumbo'nun başrolünde Breaking Bad'den tanıdığımız Bryan Cranston bulunuyor. Bryan Cranston, bu rolüyle 88. Oscar Ödülleri'nde En İyi Erkek Oyuncu dalında aday olmuş olsa da ödülü, bariz sahibi olan Leonardo DiCaprio'ya kaptırdı. Diane Lane, Helen Mirren, John Goodman gibi değerli oyuncuların da yer aldığı filmde, Hollywood'un yükselen isimlerinden olan Trumbo'nun komünist olduğu gerekçesiyle karalisteye alınmasıyla beraber kariyerinin düşüş zamanlarını izliyoruz.
Evli ve üç çocuk babası olan Trumbo, başarılı ve aynı zamanda ailesiyle mutlu bir yaşam sürmektedir. Soğuk Savaş döneminin yeni yeni baş göstermeye başladığı 1940'ların sonu ve 1950'lerin başında komünizme karşı nefret söylemleri ve mücadeleleri giderek artmaktadır. Buna karşın komünist olduğunu saklamayan Trumbo, aslında başına gelecekleri öngörebilmektedir. Her şeye rağmen hayatının bir anda tepetaklak olması ailesinin ve kariyer hayatının zor zamanlar geçirmesine neden olmuştur. Uzun süren mahkeme sürecinden sonra hapse mahkum edilen Trumbo, yaşadığı tüm bu olağan dışı olayları soğuk kanlı karşılar ve fikirlerinden hiçbir zaman ödün vermez.
Hapisten çıktıktan sonra kaldığı yerden devam etmek isteyen Trumbo, artık işlerin eskisi gibi yürüyemeyeceğini bilmektedir. Çünkü ismi hala kara listede olan Trumbo'yla hiç kimse çalışmak istemez hatta birçok çevre tarafından nefretle karşılanır. Buna rağmen yapabildiği tek işi olan yazmayı devam ettirebilmek için daha önce aldığı ücretlerin çok altında bir ücret kaşılığında bir yapımcı şirketle anlaşır. Fakat anlaşmaya göre filmlerin altında Trumbo'nun adı yazmayacaktır. Bu hem yapımcı şirketin hem de Trumbo'nun işine gelmektedir. Bu sayede Roma Tatili, Spartaküs, Exodus gibi önemli yapıtlar ortaya koymuştur. Oscar'da ödül dahi alan bu filmler dönemin en çok konuşulan filmleri haline gelmiştir.
Filmin yönetmenliğini yapan Jay Roach, her türlü komünist kesim tarafından takdirle karşılanabilecek bir yapım ortaya koyuyor. Trumbo'nun 1940'lı ve70'li yıllar arasında verdiği mücadeleyi her açıdan değerlendirmeye çalışan yönetmen Roach, böyle hassas bir konunun altından alnının akıyla çıkıyor.
Etiketler:
Biyografi,
Dalton Trumbo,
Diane Lane,
Filmler,
Helen Mirren,
John Goodman,
Komünist,
Senarist,
Soğuk Savaş,
Trumbo
Animasyon Dünyasının En İyi Filmleri
1. İnside Out (Ters Yüz) - 2015
IMDb Puanı: 8.3
Yönetmen: Pete Docter, Ronnie del Carmen
2. Wall-e (Vol-i) - 2008
IMDb Puanı: 8.4
Yönetmen: Andrew Stanton
3. Up (Yukarı Bak) - 2009
IMDb Puanı: 8.3
Yönetmen: Pete Docter
4.Toy Story (Oyuncak Hikayesi) - 1995
IMDb Puanı: 8.3
Yönetmen: John Lasseter
5. Flåklypa Grand Prix - 1975
IMDb Puanı: 8.4
Yönetmen: Ivo Caprino
6. How To Train Your Dragon (Ejderhanı Nasıl Eğitirsin) - 2010
IMDb Puanı: 8.4
Yönetmen: Dean DeBlois, Chris Sanders
7. Mary and Max - 2009
IMDb Puanı: 8.2
Yönetmen: Adam Elliot
8. Persepolis - 2007
IMDb Puanı: 8.0
Yönetmen: Marjene Satrapi, Vincent Paronnaud
9. Spirited Away (Ruhların Kaçışı) - 2001
IMDb Puanı: 8.6
Yönetmen: Hayao Miyazaki
10. Finding Nemo (Kayıp Balık Nemo) - 2003
IMDb Puanı: 8.1
Yönetmen: Andrew Stanton, Lee Unkrich
11. Happy Feet (Neşeli Ayaklar) - 2006
IMDb Puanı: 6.5
Yönetmen: George Miller, Judy Morris, Warren Coleman
12. Corpse Bride (Ölü Gelin) - 2005
IMDb Puanı: 7.4
Yönetmen: Tim Burton, Mike Johnson
13. Kung Fu Panda - 2008
IMDb Puanı: 7.6
Yönetmen: Mark Osborn, John Stevenson
Deadpool'un Efektleri Nasıl Yapıldı
Atomic Fiction tarafından yapılan Deadpool efektlerinin nasıl yapıldığını kendilerinin yayınladığı bu video ile öğreniyoruz.
Kısa Film: Zen

Küçük yaşlarda babası tarafından zorla evlendirilen Hatice Keskin, 16 yaşına geldiğinde kocası kanserden hayatını kaybeder ve iki çocuğu ve kuması ile kalakalır. Ama hiçbir zaman kaderine boyun eğmez.
Yönetmen: Özer Kesemen
Oyuncular: Sakine Bayram, Dural Tekçe, Kurban Bayram, Furkan Timar, Alperen Tekçe,Hilal Tekçe
Oyuncular: Sakine Bayram, Dural Tekçe, Kurban Bayram, Furkan Timar, Alperen Tekçe,Hilal Tekçe
Kısa Film: Nötr
Ülkede yaşanan tüm siyasi olaylara tepkisiz kalan bir vatandaşın sembolik bir yürüyüşünü izliyoruz. Devletin yeni bir anayasa çıkartıyor olması da ülkedeki olayları daha da büyütmüştür. Bunun yanında öldürenin de ölenin de aynı iskelete sahip olduğunun vurgulanması gayet ironik bir konu.
Yönetmen: Güney Eker
Firari - Çanakkale'den Kısa Bir Hikaye
Çanakkale Savaşı'nın adını andığımızda dahi bir ürperti gelir içimize. Birinci Dünya Savaşı başlamış ve ülkenin her yeri savaş alanına dönmüştür. Birçok yerde cepheler açılmış ve her noktada düşman askerleriyle taarruz hali mevcut. Okullar boşalmış, öğrenciler dahi asker ihtiyacını karşılamak için cephelere yollanmış durumda. Bunlar yetmezmiş gibi bir de birçok cepheden yenilgi haberleri gelmekteydi. Ama Çanakkale Cephesi bunlardan bir tanesi değildi. Her ne olursa olsun savaşın gidişatını büyük oranda etkileyecek olan bu nokta düşman kuvvetlerine yenik düşmeyecekti ve nitekim öyle de oldu. Bütün varlıklarıyla Çanakkale Boğazı'nı 'geçilmez' ilan eden askerlerimiz, günümüze de bir çok hikayenin ulaşmasına neden olmuşlardır.
Firari de bu hikayelerden bir tanesine değiniyor. Çanakkale Cephesi'nde savaşan iki askerin arasında geçenleri anlatıyor. İstanbullu olan Mahmut aynı zamanda bir öğrencidir ve kendisi gibi öğrenci olan birçok arkadaşını bu savaşta kaybetmiştir. Üstelik ailesinin burada savaştığından haberi dahi yoktur. Diğer karakterimiz Hasan ise okuma yazma bilmeyen Giresunlu bir askerdir. İki farklı şehirden gelen, iki farklı kültüre sahip ve eğitimleri dahi farklılık gösteren bu iki asker aynı cephede savaşmaktadır çünkü tek mesele vatandır. 12 dk'lık bir kısa film olan Firari, bu kısa süre içerisinde bu iki farklı karakteri bize tanıtıp duygusal bir hikayeyi anlatmayı başarıyor.
Filmi yazan ve yöneten Burak Doğan ise henüz Bahçeşehir Üniversites'nde öğrencilik hayatına devam etmekte. Genç yaşına rağmen büyük bir cesaretle giriştiği bu proje, Zeytinburnu Belediyesi Çanakkale Kısa Film Festivali'nde elemeleri geçerek finallere kalmayı başarıyor. Bir kısa film olmasına rağmen prodüksiyon tasarımının hiç de azımsanmayacak kalitede olduğunu görüyoruz. Cephedeki bu iki askeri canlandıran ve aynı zamanda profesyonel birer oyuncu olan Hamit Berberoğlu ve Özgür Aydın ise 12 dk'lık kısa sürede iyi iş çıkardıklarını görüyoruz. Savaşın boyutlarını görsel efektlerle değil de bu iki askerin konuşmalarıyla izleyiciye aktaran film, sadece savaşı değil insan olmanın gerekliliğini de vurgulayarak en azından izlenmeyi hak ediyor.
Bridge of Spies - Casuslar Köprüsü
Yönetmenliğini Steven Spielberg'in yaptığı film, Tom Hanks ve Spielberg'i tekrar bir dönem filminde bir araya getiriyor. Film James Donovan isimli bir avukatın yaşanmış hikayesini anlatıyor. Bridge of Spies, 1950'li yıllarda bir Rus ajanı olan Rudolf Abel'in Amerkalılar tarafından yakalanmasıyla başlıyor. Rudolf Abel karakterine Mark Rylance hayat veriyor ve bu muhteşem oyunculuğuyla Oscar'da aday olduğu En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Ödülü'nü kazandı. Rudolf Abel'i savunacak olan ve formaliteden atanan James Donovan'ı ise ünlü oyuncu Tom Hanks canlandırıyor. Yargılanma sürecinin A.B.D. mahkemelerinde gerçekleşmesi gereken bu Rus ajanını birinin savunması gerekiyordu ve devlet de bu işi ünlü bir avukat olan Donovan'a verdi.
Donovan şimdi Amerika'daki her vatandaşın idam edilmesini istediği bu adamı savunmak zorunda kalmıştır. Biraz propagandayla karışık olarak işte tam burada filmin izleyiciye vermeye çalıştığı bir mesaj var. Çünkü kaliteli bir avukat olan Donovan, aldığı davanın ne boyutlarda olduğuna bakmadan görevini hakkıyla yerine getirmeye çalışıyor. Donovan'a göre Rudolf Abel bir Rus ajanı da olsa yargı süreci boyunca haklarından yoksun bırakılmamalı. Fakat Soğuk Savaş'ın getirdiği gerginlik ve oluşabilecek bir nükleer savaş ihtimali de işin içine girmişken birçok yetkili ve halk kesinlikle onun gibi düşünmüyordur. Herkes Rudolf Abel'in elektrikli sandalyeye oturacağını beklerken, Donovan'ın çabaları sonuç verir ve Abel, otuz yıl hapse mahkum edilir.
Donovan'ın savunduğu en güçlü tezi ise eğer bir Amerikan ajanı da Rusların eline geçerse kullanabilecekleri bir kozun olmasıdır ki nitekim öyle de oluyor ve bu süreçte SSCB sınırları içerisinde bir Amerikan ajanı yakalanınca, Donovan'ın idam kararını önlemesinin ne kadar da önemli olduğu anlaşılıyor.
Bu noktadan sonra hikayenin ikinci kısmına geçiyoruz. Bir Amerikan pilotu olan Francis Gary Powers, Sovyet sınırları içerisinde uçuş yaparken fark edilir ve uçak düşürülerek Rusların eline geçer. Artık her iki tarafın da birbirlerine karşı kullanabileceği birer kozu vardır ve bu iki taraf arasındaki uzlaşmayı sağlayacak olan kişi de yine avukat James Donovan'dır.
Etiketler:
Ajan,
Bridge of Spies,
Casuslar Köprüsü,
James Donovan,
Rudolf Abel,
Soğuk Savaş,
Steven Spielberg,
Tom Hanks
Küçük Bir Çocuğun Koskocaman Dünyası - Room
Yaşadığımız dünyanın sınırları ne olursa olsun, bu sınırlar bizim için hep en son noktadır. Aklımız öğrendiğimizden daha fazlasını hayal edemez aslında. Bize var olduğu dayatılan sınırlar aslında bizim de kabullendiğimiz sınırlardır. Filmimiz de bu durumu farklı bir hikayeyle beyazperdeye aktarıyor. Emma Donoghue'ın aynı adlı romanından uyarlanan filmin yönetmenliğini ise Lenny Abrahamson yapıyor. Bu filmle beraber En İyi Kadın Oyuncu Ödülü'ne uzanan Brie Larson ise aldığı ödülün hakkını sonuna kadar veriyor. Depresif ve klostrofobik bir ortamda yaşamaya maruz bırakılan bir kadının çocuğuna annelik yapmaya çalışmasını anlatılan filmde Brie Larson, aslında bazı olayları çocuklarına makul bir dille anlatmaya çalışan bütün anneleri temsil ediyor. Elbette ki o yaşlardaki bütün çocuklar meraklı olurlar ama her şey olduğu gibi anlatılmaz. Ama bu filmde bir farklılık var ki bu 5 yaşındaki çocuk, normal büyüyen çocuklara göre daha az bilgiye sahip.
Genç yaşlarında bir psikopat tarafından kaçırılan Joy (anne), sadece tavanında pencere olan bir kulübeye kapatılır ve bu kulübeye sadece şifreyle girilmektedir. Joy'un, bu kulübeye kapatıldıktan sonra ona tacavüz eden psikopattan Jack adında bir çocuğu olur ve bu çocuğun beşinci yaş gününü kutlamasıyla film başlar. Beş yaşına kadar kulübenin dışına hiç çıkmamış olan Jack, dış dünya hakkında hiçbir fikri yoktur. Bütün dünyanın o odadan ibaret olduğunu düşünür daha doğrusu yaşı daha küçük olduğu için annesi onu böyle olduğuna inandırmıştır. Televizyonda gördüklerini ise gerçek olmayan sihirli bir dünya olarak öğrenmiştir ve odanın dışının uzaydan ibaret olduğunu düşünür. Beş yaşına geldiğinde ise annesi Jack'in bazı şeyleri anlayabileceği yaşa geldiğini düşünerek dış dünya hakkında bazı gerçekleri anlatmaya başlar fakat ilk öğrendiklerine sıkı sıkıya inanmış olan Jack, annesinin bu anlattıklarına başta inanmaz ve büyük tepkiler verir. Burada filmin aktarmaya çalıştığı karakter çözümleri aslında tamamen sembolik yapıda. Tamamına yakını bu küçük çocuğun gözünden anlatılan hikaye, aslında kendimize ve çevremize baktığımızda araştırmanın ve kendini geliştirmenin aşılanmadığı bilinçlerin nelere sebep olabileceğini gösteriyor. Küçük bir çocuk olması nedeniyle yıkıcı sonuçlara varmayan bu tepkiler aslında annesinin de bazı şeylerin farkına varmasına neden oluyor.
Bu küçük odada günlük rutinlerini gerçekleştiren bu ikili kendilerini eğlendirecek birçok uğraş da bulabiliyorlar yumurta kabuklarından yumurta yılan yapmak gibi. Yaşadıkları dünyanın fiziksel sınırları ne kadar sınırlı olursa olsun okudukları ve televizyondan öğrendikleriyle sınırsız bir hayal dünyası kurarlar kendilerine ama bu hayal dünyası bizim bildiğimiz gerçeklerden çok uzaklardadır.
Joy'u bu odaya kapatan psikopat, arada sırada yiyecek getirir, gece kadınla yatar ve o içeri gireceği zaman Joy, her zaman çocuğu elbise dolabına kapatır. Joy, bu beş yıllık süre boyunca çocukla bu adamı hiçbir zaman karşı karşıya getirmez. Ama bir gece kadınla birlikte olduktan sonra adam yatakta uyurken, Jack kaldığı dolaptan dışarı çıkar ve adama yaklaşır. Adamın da uyanıp Jack'le karşılaştığını fark eden Joy, büyük tepki verir çünkü çocuğunun dış dünyadan tanışacağı ilk kişinin bu psikopat olmasını istemez. Bu olaydan sonra bazı şeylerin farkına varan Joy, sonsuza kadar işlerin böyle gitmemesi gerektiğini düşünür ve dışarı çıkmanın yollarını aramaya başlar.
Film aslında hayatı küçük bir odada tanımaya başlayan bir çocuğun gerçek dünyayla karşılaştığında karşılaşabileceği durumu gözler önüne seriyor. Dış dünyayı sadece tavandaki pencereden görebilen Jack, aslında gördüklerinden ve annesin anlattıklarından daha büyük bir dünyanın varlığıyla karşı karşıya kalır. Her ne kadar bu odada yaşadığı dünya küçük olsa da mutlu bir çocukluk geçirmiştir fakat dışarıda onu üzecek birçok olayla karşılaşır. Dışarı çıktığından itibaren doğup büyüdüğü bu odaya geri dönme hayaliyle yaşasa da filmde bu isteğin bu odada mutlu bir çocukluk geçirdiğinden dolayı mı yoksa her insanın içinde var olan doğup büyüdüğü ve alışık olduğu yere dönme isteğinden mi kaynaklanıyor tam olarak hissedilmiyor. Ama bir gün bu odaya ziyaret amaçlı geri döndüğünde küçüklüğünün bütün dünyasını oluşturan bu oda onun için artık küçülmüştür. Aslında oda küçülmemiş Jack'in dünyası büyümüştür.
Etiketler:
Brie Larson,
Dram,
En İyi Kadın Oyuncu,
Filmler,
Gizli Dünya,
Jack,
Jacob Tremblay,
Joy,
Lenny Abrahamson,
Room
Dik Durmayı Tercih Etmiş Güçlü Kadınları Anlatan Filmler
1.Coco Before Chanel - Coco Chanel'den Önce (2009)

Bir yetimhanede büyümüş olan Coco Chanel'ın asıl adı Gabriella Chanel'dir. Modanın en önemli isimlerinden olan Coco Chanel, öldükten sonra bile adından çokça söz ettiren markasını oluşturmuştur. Film ise Paris'e gelip ünlü olmadan önceki hayatından kesitler sunuyor.
IMDb Puanı: 6.7
Yönetmen: Anne Fontaine
Oyuncular: Audrey Tautou, Alessandro Nivola, Marie Gillain, Benoit Poelvoorde
2. Frida (2002)

Film, ismini çokça duyduğumuz ünlü ressam Frida Kahlo'nun hayat hikayesini beyaz perdeye taşıyor. Politik ve aynı zamanda cinsel özgürlükçü olarak bilinen ve bu açıdan da zamanın ötesine geçmeyi başarmış bir sanatçı olan Frida Kahlo 20. yüzyılın simgelerinden birisi olmuştur aslında.
IMDb Puanı: 7.3
Yönetmen: Julie Taymor
Oyuncular: Selma Hayek, Alfred Molina, Ashley Judd, Antonio Banderas, Edward Norton
3. The Iron Lady - Demir Leydi (2011)

Britanya yapımı olan filmde, Birleşik Krallık'ın en uzun süre başbakanlık yapan ismi Margaret Thatcher'in hayatının bir kesiti anlatılıyor. 1979 - 1990 yılları arasında başbakanlık yapan Thatcher, aynı zamanda Birleşik Krallığın tek kadın başbakanıdır. Yaptığı çalışmalarla birçok kitle tarafından takdirle karşılaşsa da birçok muhalif kesimin de tepkisini çekmiştir. Margaret Thatcher'ı canlandıran Meryl Streep ise bu rolüyle En İyi Kadın Oyuncu Oscarı'nı kazanmıştır.
IMDb Puanı: 6.4
Yönetmen: Phyllida Lloyd
Oyuncular: Meryl Streep, Jim Broadbent, Alexandra Roach, Olivia Colman, Harry Lloyd
4. Amelia (2009)

Amelia, uçakla Atlas Okyanusu'nu geçen ilk kadın pilottur. 1937 yılında kocasının da desteğiyle Atlas Okyanusu'nu geçmek için çalışmalara başlar. Çünkü bitirdiğinde bunu yapan ilk kadın olarak tarihe geçecekti.
IMDb Puanı: 5.8
Yönetmen: Mira Nair
Oyuncular: Hilary Swank, Richard Gere, Ewan McGregor, Mia Wasikowska
5. Suffragette - Diren! (2015)

Film, tarihin en büyük kadın hareketini beyazperdeye taşıyor. 1900'lü yılların başlarının İngiltere'sinde henüz oy hakkına sahip olmayan kadınların bu yolda verdikleri mücadeleyi anlatıyor. Daha çok işçi kesiminden kadınların merkeze alınması da filmi daha izlenebilir kılıyor.
IMDb Puanı: 6.9
Yönetmen: Sarah Gavron
Oyuncular: Carey Mulligan, Helena B. Carter, Meryl Streep, Anne-Marie Duff, Romola Garai
6. Fur: An İmaginary Partrait of Diane Arbus - Tutku (2006)

1900'lü yılların ortalarında yaşayan Diane Arbus, çektiği fotoğraflarla çevresi tarafından büyük beğeniler topluyor. Modern fotoğrafçılığın en önemli isimlerinden olan Diane Arbus'un, hayatı boyunca yaşadığı birçok sıkıntı ve gitgelleri başarılı bir şekilde beyazperdeye aktarılıyor.
IMDb Puanı: 6.5
Yönetmen: Steven Shainberg
Oyuncular: Nicole Kidman, Robert Downey Jr., Ty Burrell, Jane Alexander
7. The Hours - Saatler (2002)

Başarılı bir yazar olan Virginia Woolf, 1923 yılında Londra'nın dışında bir evde Mrs. Dalloway kitabını yazmaya başlar. Daha sonra film 1950'li yıllara uzanıyor ve bu kitabı okuyan bir kadın ele alınıyor. Ve son olarak da 2000'li yılların başında Clarissa adında bir kadının hayatına odaklanıyor. Aradaki bağlantıları çok iyi kuran film muhteşem oyunculuklarla da adından söz ettiriyor.
IMDb Puanı: 7.5
Yönetmen: Stephen Daldry
Oyuncuları: Nicole Kidman, Meryl Streep, Julianne Moore, Ed Harris
8. La Vie En Rose - Kaldırım Serçesi (2007)

Fransız şarkıcı Edith Piaf'ın çocukluğundan ölümüne kadar olan hayatının büyük bir kısmına değinen film daha çok 40'lı yaşlarına odaklanıyor. Edith Piaf'ın hayatını bütün boyutlarıyla anlatan film müziklerine de çokça yer veriyor.
IMDb Puanı: 7.6
Yönetmen: Olivier Dahan
Oyuncular: Marion Cotillard, Sylvie Testud, Emmanuelle Seigner, Gerard Depardieu
9. Sylvia (2003)

Tanınan bir şair ve aynı zamanda yazar olan Sylvia Plath, kendisi gibi şair olan Ted Hughes'ın şiirlerini okur ve daha tanışmadan ona aşık olur. Daha sonra bir şekilde tanışıp evlenirler. Çok yetenekli kocasını kıskanan Sylvia intihara dahi teşebbüs eder.
IMDb Puanı: 6.3
Yönetmen: Christine Jeffs
Oyuncular: Gwyneth Paltrow, Daniel Craig, Amira Casar
10. Iron Jawed Angels - Demir Çeneli Melekler (2004)

1900'lü yılların başında Amerika'da halen kadınlar için oy hakkı bulunmuyordu. Oy hakkının kendilerinin en doğal hakkı olduğunu düşünen kadınlar eylemler yaparak o dönemin şartlarında haklarını aramışlardır. Filmimiz ise bu hareketin önemli kadınlarından olan Alice Paul ve Lucy Burns'ü merkeze alarak bu mücadeleyi beyazperdeye taşıyor.
IMDb Puanı: 7.3
Yönetmen: Katja von Garnier
Oyuncular: Hilary Swank, Anjelica Huston, Frances O'Connor, Vera Farmiga, Julia Ormond
11. Iris (2001)

Yazar ve aynı zamanda bir düşünür olan Iris Murdoch, Oxford'da tanışıp aşık olduğu eşini hala daha çok sevmektedir. Eşi John Bayley ile uzun yıllar herkesin imreneceği bir aşk yaşarlar. Filmimiz ise bu iki aşığın uzun yıllar süren fedakarlıklarını, acılarını, hüzünlerini anlatıyor.
IMDb Puanı: 7.1
Yönetmen: Richard Eyre
Oyuncular: Kate Winslet, Judi Dench, Jim Broadbent, Hugh Bonneville
Bir yetimhanede büyümüş olan Coco Chanel'ın asıl adı Gabriella Chanel'dir. Modanın en önemli isimlerinden olan Coco Chanel, öldükten sonra bile adından çokça söz ettiren markasını oluşturmuştur. Film ise Paris'e gelip ünlü olmadan önceki hayatından kesitler sunuyor.
IMDb Puanı: 6.7
Yönetmen: Anne Fontaine
Oyuncular: Audrey Tautou, Alessandro Nivola, Marie Gillain, Benoit Poelvoorde
2. Frida (2002)

Film, ismini çokça duyduğumuz ünlü ressam Frida Kahlo'nun hayat hikayesini beyaz perdeye taşıyor. Politik ve aynı zamanda cinsel özgürlükçü olarak bilinen ve bu açıdan da zamanın ötesine geçmeyi başarmış bir sanatçı olan Frida Kahlo 20. yüzyılın simgelerinden birisi olmuştur aslında.
IMDb Puanı: 7.3
Yönetmen: Julie Taymor
Oyuncular: Selma Hayek, Alfred Molina, Ashley Judd, Antonio Banderas, Edward Norton
3. The Iron Lady - Demir Leydi (2011)

Britanya yapımı olan filmde, Birleşik Krallık'ın en uzun süre başbakanlık yapan ismi Margaret Thatcher'in hayatının bir kesiti anlatılıyor. 1979 - 1990 yılları arasında başbakanlık yapan Thatcher, aynı zamanda Birleşik Krallığın tek kadın başbakanıdır. Yaptığı çalışmalarla birçok kitle tarafından takdirle karşılaşsa da birçok muhalif kesimin de tepkisini çekmiştir. Margaret Thatcher'ı canlandıran Meryl Streep ise bu rolüyle En İyi Kadın Oyuncu Oscarı'nı kazanmıştır.
IMDb Puanı: 6.4
Yönetmen: Phyllida Lloyd
Oyuncular: Meryl Streep, Jim Broadbent, Alexandra Roach, Olivia Colman, Harry Lloyd
4. Amelia (2009)
Amelia, uçakla Atlas Okyanusu'nu geçen ilk kadın pilottur. 1937 yılında kocasının da desteğiyle Atlas Okyanusu'nu geçmek için çalışmalara başlar. Çünkü bitirdiğinde bunu yapan ilk kadın olarak tarihe geçecekti.
IMDb Puanı: 5.8
Yönetmen: Mira Nair
Oyuncular: Hilary Swank, Richard Gere, Ewan McGregor, Mia Wasikowska
5. Suffragette - Diren! (2015)
Film, tarihin en büyük kadın hareketini beyazperdeye taşıyor. 1900'lü yılların başlarının İngiltere'sinde henüz oy hakkına sahip olmayan kadınların bu yolda verdikleri mücadeleyi anlatıyor. Daha çok işçi kesiminden kadınların merkeze alınması da filmi daha izlenebilir kılıyor.
IMDb Puanı: 6.9
Yönetmen: Sarah Gavron
Oyuncular: Carey Mulligan, Helena B. Carter, Meryl Streep, Anne-Marie Duff, Romola Garai
6. Fur: An İmaginary Partrait of Diane Arbus - Tutku (2006)
1900'lü yılların ortalarında yaşayan Diane Arbus, çektiği fotoğraflarla çevresi tarafından büyük beğeniler topluyor. Modern fotoğrafçılığın en önemli isimlerinden olan Diane Arbus'un, hayatı boyunca yaşadığı birçok sıkıntı ve gitgelleri başarılı bir şekilde beyazperdeye aktarılıyor.
IMDb Puanı: 6.5
Yönetmen: Steven Shainberg
Oyuncular: Nicole Kidman, Robert Downey Jr., Ty Burrell, Jane Alexander
7. The Hours - Saatler (2002)

Başarılı bir yazar olan Virginia Woolf, 1923 yılında Londra'nın dışında bir evde Mrs. Dalloway kitabını yazmaya başlar. Daha sonra film 1950'li yıllara uzanıyor ve bu kitabı okuyan bir kadın ele alınıyor. Ve son olarak da 2000'li yılların başında Clarissa adında bir kadının hayatına odaklanıyor. Aradaki bağlantıları çok iyi kuran film muhteşem oyunculuklarla da adından söz ettiriyor.
IMDb Puanı: 7.5
Yönetmen: Stephen Daldry
Oyuncuları: Nicole Kidman, Meryl Streep, Julianne Moore, Ed Harris
8. La Vie En Rose - Kaldırım Serçesi (2007)
Fransız şarkıcı Edith Piaf'ın çocukluğundan ölümüne kadar olan hayatının büyük bir kısmına değinen film daha çok 40'lı yaşlarına odaklanıyor. Edith Piaf'ın hayatını bütün boyutlarıyla anlatan film müziklerine de çokça yer veriyor.
IMDb Puanı: 7.6
Yönetmen: Olivier Dahan
Oyuncular: Marion Cotillard, Sylvie Testud, Emmanuelle Seigner, Gerard Depardieu
9. Sylvia (2003)

Tanınan bir şair ve aynı zamanda yazar olan Sylvia Plath, kendisi gibi şair olan Ted Hughes'ın şiirlerini okur ve daha tanışmadan ona aşık olur. Daha sonra bir şekilde tanışıp evlenirler. Çok yetenekli kocasını kıskanan Sylvia intihara dahi teşebbüs eder.
IMDb Puanı: 6.3
Yönetmen: Christine Jeffs
Oyuncular: Gwyneth Paltrow, Daniel Craig, Amira Casar
10. Iron Jawed Angels - Demir Çeneli Melekler (2004)
1900'lü yılların başında Amerika'da halen kadınlar için oy hakkı bulunmuyordu. Oy hakkının kendilerinin en doğal hakkı olduğunu düşünen kadınlar eylemler yaparak o dönemin şartlarında haklarını aramışlardır. Filmimiz ise bu hareketin önemli kadınlarından olan Alice Paul ve Lucy Burns'ü merkeze alarak bu mücadeleyi beyazperdeye taşıyor.
IMDb Puanı: 7.3
Yönetmen: Katja von Garnier
Oyuncular: Hilary Swank, Anjelica Huston, Frances O'Connor, Vera Farmiga, Julia Ormond
11. Iris (2001)
Yazar ve aynı zamanda bir düşünür olan Iris Murdoch, Oxford'da tanışıp aşık olduğu eşini hala daha çok sevmektedir. Eşi John Bayley ile uzun yıllar herkesin imreneceği bir aşk yaşarlar. Filmimiz ise bu iki aşığın uzun yıllar süren fedakarlıklarını, acılarını, hüzünlerini anlatıyor.
IMDb Puanı: 7.1
Yönetmen: Richard Eyre
Oyuncular: Kate Winslet, Judi Dench, Jim Broadbent, Hugh Bonneville
Alfred Hitchcock ve Sapık(Psycho) Filmi Hakkında
1899 yılında doğan Alfred Hitchcock, daha 21 yaşındayken Londra'daki Famous Players Lasky film stüdyosunda çalışmaya başlar. Burada prodüktör yardımcılığı yaptı. İlk başlarda sessiz filmlerin ara yazı tasarımlarında da çalışan Hitchcock, sinema bilgisinin ve tecrübesinin büyük çoğunluğunu buradan edindiğini söylüyor. İlk filmini 1922 yılında çekti ama bu film tamamlanmadı. Daha sonra uzun bir süre sessiz kısa filmleri yönetti ve kendi tarzını o zamanlardan seyirciye hissettirmeye başladı. 1929'da yönetmenliğini yaptığı ve seslendirmesi sonradan yapılan Şantaj(Blackmail) filmi ise İngiltere'nin ilk sesli filmi oldu. Bir süre daha İngiltere'de çalışmalar yürüttükten sonra 1939 yılında Hollywood'a yerleşti. Amerika'daki sansür yasakları ve Hollywood'un farklı yapısı onu değiştirmedi ve özgünlüğünü hep korudu. Üstün kurgu zekası sayesinde izleyiciyi şaşırtmayı hep başardı. Bunca çalışmasına rağmen Hitchcock, 1940 yılında çektiği Rebecca filmiyle dünyaca tanınmaya başladı ve bu filmle de Oscar Ödüllerinde En İyi Film Ödülüne uzandı.
Usta yönetmen ilk renkli filmi olan Ölüm Kararı'nı (Rope) ise 1948'de çekti. Enteresan bir teknik kullanan Hitchcock, filmde tek bir mekan kullandı ve sahneleri hiç kesmeyerek gerçek zamanlı olarak oluşturdu. Bunlarla beraber birçok başarılı yapıta imza attı. Çoğunlukla korku-gerilim türünde eserler ortaya koyan ünlü yönetmen bir açıklamasında şöyle diyor :''Kendi filmlerimden korkuyorum. Onları asla izleyemiyorum. Seyirciler benim filmlerimi nasıl izleyebiliyorlar anlamıyorum.''
Robert Bloch'ın gerçek bir hikayeye dayanan aynı isimli romanından sinemaya uyarlanan Psycho(Sapık) filmi ise Alfed Hitchcock'un zirveye ulaştığı nokta olarak görülüyor. 1960'ta çektiği, başrollerini ise Anthony Perkins ve Janet Leigh'ın paylaştığı film zamanının çok ilerisinde bir filmdi. Hitchcock bu filmi o kadar önemsiyordu ki, kimse önceden filmin konusunu ve özellikle sonunu öğrenmesin diye uyarlandığı kitabın bütün kopyalarını piyasadan toplatmaya çalıştı ve büyük oranda başarılı oldu da. Filmin gerilim dozu o kadar yüksekti ki ilk gösterime girdiği sıralarda seyirciler arasında bayılanlar dahi olmuş. Ünlü yönetmen özellikle meşhur duş sahnesinde kullandığı pekçok farklı kamera açısı tekniğiyle saplanan bıçağı birkez bile göstermeden filmin gerilimini artırmayı başarıyor ve bu sahnenin jenerik müziği ise çok yakın bir ortağı olan Bernard Herrman tarafından bu sahneye özel olarak besteleniyor. Diğer bir kaç filminde de olduğu gibi kızı Patricia'nın da oyuncular arasında olduğu Sapık, Alfred Hitchcock'ın en fazla kapalı gişe oynayan filmlerinden bir tanesi idi.
Psycho filmi de dahil olmak üzere Oscar'a En İyi Yönetmen dalında 5 defa aday olan Hitchcock hiçbirini kazanamamıştır. 1980 yılında hayatını kaybeden usta yönetmen anısına, hayatını ve büyük oranda Sapık(Psycho) filminin çekim aşamasını anlatan ve başrollerini Anthony Hopkins, Helen Mirren ve Scarlett Johansson'ın paylaştığı 2012 yapımı Hitchcock isimli belgesel tadındaki film ise yönetmeni daha yakından tanımamıza olanak sağlıyor.
Etiketler:
Alfred Hitchcock,
Anthony Hopkins,
Anthony Perkins,
Artı Parantez,
Janet Leigh,
Psycho,
Sapık,
Scarlett Johansson
Whiplash (2014)
Filmin yönetmen koltuğunda genç bir isim olan Damien Chazelle oturuyor. Filmin yönetmenliğini yaparken henüz 29 yaşında olan Chazelle, yaşının ve tecrübesinin çok üstünde bir yapım ortaya koyarak gelecek yıllara iz bırakacak değişik bir öğretmen öğrenci ilişkisini beyazperdeye taşıyor. Yetenekli olduklarını düşündüğü öğrencilerine insan üstü bir eğitim vererek en iyi orkestrasını oluşturmaya çalışan bir müzik öğretmeni olan Fletcher, bu öğrencilerin içlerindeki yeteneği dışarı çıkarmak için bazen ne kadar ileri gittiğinin fakına dahi varmıyor. Onun için müzikteki en önemli şart kendini tamamen buna adamak. Bir gece konservatuarın koridorlarında yankılanan bateri sesleri duyar ve sese doğru ilerler. 19 yaşındaki Andrew, Fletcher'ın takımına girebilmek için kendi yeteneklerini zorlamaktadır. Aslında Fletcher, Andrew'in bu çabasından hoşnut olsa da katı bir öğretmen imajı olduğundan bunu belli etmez. Çalışmalar sonunda Andrew, Fletcher'ın takımına girmeyi başarır fakat iş bununla bitmeyecektir. Fletcher'ın takımında yedek baterist olan Andrew'in şimdiki amacı ise esas oyuncu olmaktır. Aslında Andrew'deki bu azim ve yeteneği görebilen Fletcher, onu daha da hırslandırmaya devam eder ve Andrew'i müzik hayatına kazandırabilmek için onu aşağılamak, orkestra önünde küçük düşürmek dahil herşeyi yapmaya başlar.
Black Swan'ın caz ve bateriyle olan formatı olarak gördüğümüz film, baskıcı boyutlara ulaşan bir öğretmen ve hayallerini gerçekleştirmeyi kafasına koymuş bunun için sevgilisinden dahi ayrılmayı göze almış hırslı bir öğrenci arasındaki uzun süren ilişkiyi anlatıyor. Oyuncu kadrosuna baktığımızda geniş bir yelpazede olmadığını ve J.K. Simmons ile Miles Teller'ın oldukça ön plana çıktığı bir film olduğunu görüyoruz. Daha genç olmasına rağmen ününü hızla artıran Teller'ın canlandırdığı Andrew filmin bir yarısını, öğrencilerini müzik yolunda acımasızca kullanan Simmons'ın canlandırdığı öğretmen Fletcher ise diğer yarısını oluşturuyor aslında. Gençlere öğüt niteliğinde olan Whiplash, Sundance çıkışlı diğer filmlere nazaran teknik açıdan daha üstün olduğunu görebiliyoruz. Ses, kurgu ve görüntü anlamında başarılı iş çıkarılmış olan filmde özellikle Simmons'un gösterdiği muhteşem performans ona 2015 Oscar ödüllerinde En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu ödülünü getiriyor.
Etiketler:
Andrew,
Bateri,
Damien Chazelle,
Dram,
Film Eleştirisi,
Filmler,
Fletcher,
J.K. Simmons,
Miles Teller,
Müzik,
Whiplash
Bin Jip - Boş Ev
Başarılı diyebileceğimiz bir yönetmen olan Kim Ki-Duk'un 2004 yapımı Boş Ev filmi, bizi tüm dünya gerçekliklerinden koparıp rüya gibi bir ortama sokuyor. Filmin baş kahramanı geceleri boş evler bulup geceyi burada geçiren bir kişilik. Boş evleri de sabah kapılarına bıraktığı fakat akşama kadar alınmayan el ilanlarından anlıyor. Girdiği boş evlerde yemek yeyip duş alıp yatıyor. Ama minnet göstergesi olarak da evin var olan aksaklıklarını gideriyor. Hayatı bu şekilde kusursuzca ilerlerken bir gün boş olduğunu sanarak girdiği bir evin aslında dolu olduğunu görüyor. Evdeki kadının bir erkek tarafından fiziksel ve ruhsal şiddette maruz kaldığını görüyor. Gencimiz bu kadına aşık olur ve buradan sonra işler değişmeye başlar.
Bu enteresan hikayenin ilgi çekici diğer bir detayı da bu iki ana kahramanın film boyunca hiç konuşmuyor olmaları. Tabii bu durum görüntüye dayalı bir anlatımı da beraberinde getiriyor ve bu konuda yönetmenin göz dolduran bir başarı çıkarttığını da gözlemleyebiliyoruz. Bu durum zaman zaman komik bir hale bürünüyor olsa da amaç sade, dolambaçsız ve herkesin anlayabileceği bir yapım ortaya koyabilmek. Sinemada basit ve anlaşılabiliyor olmak kolay sonuçlar elde edilebilecek bir seçenektir aslında.
Tüm bunlar sinema adına yapılabilecek yanlış sayamayacağımız tekniklerdir ama gerçeklikle hayalin birbirine karışması ve ayırt edilemeyecek boyutlara ulaşması, filmi farklı boyutlara taşıyor tabi. Karakterler önce kelimelerden sonra yerçekiminden soyutlanıyor ve izleyicinin kafasındaki sınırları yok etmeye başlıyorlar. Birçok metaforik içeriği barındıran film, izleyicinin kendisini daha özgür ve sınırlardan arındırılmış hissetmesine olanak sağlıyor. Hepimizin zihinlerimizdeki kalıplardan kurtulmamızı öğütleyen şahane bir Uzakdoğu yapımı. Batı sinemasının içinde tıkanıp kalmak istemeyenler için muazzam bir film.
Filmmor Kadın Filmleri Festivali Yaklaşıyor
14 yıl önce kadınların deneyimlerini, hayallerini, eserlerini sinema aracılığıyla paylaşmaya başlayan Filmmor Kadın Filmleri Festivali bu yıl da 12 Mart - 30 Nisan arasında yedi farklı şehirde gerçekleşecek. 30 dilde 70'i aşkın filmin gösterileceği festivalde bu yıl 'Kendine Ait Bir Cüzdan' , 'Kadınların Sineması' , 'Cins-Cinsiyet-Cinsiyetler' bölümlerine 'Kadınlar Vardır' , 'Video-Art Seçkisi' , 'Kadın Cinayetleri Önlenebilir-Kadın Dayanışması Yaşatır' bölümleri de eklenerek daha kapsamlı bir program oluşturuldu.
Gezici bir özelliğe sahip olan 14. Filmmor Festivali, bir yarış içermiyor ama dayanışma amaçlı iki özel ödül verilmekte. Bunlardan birincisi, kadınların hayallerine yer açan ilk filmlere verilen bir destek ödülü olan 'Mor Kamera Umut Veren Sinemacı Ödülü' , diğeri ise Tük sinemasındaki cinsiyetçiliğe farkındalık yaratmak için verilen 'Altın Bamya Ödülleri' sekizinci defa verilecek ve 'Altın Bamya Ödülleri' internet üzerinden yapılacak oylama ile belirlenecek.
Geçen sene yaşamını kaybeden feminist sinemanın öncülerinden olan sinemacı Chantal Akerman adına düzenlenecek olan 'Chantal Hakkında Herşey' ve 'Orta Doğu ve Kuzey Afrika'da Kadınların Sineması Toplu Gösterimi' bu yıl ki festivalin en önemli programları. Festivalin tarihleri ise şöyle:
12-20 Mart -İstanbul
26-27 Mart-Hatay
2-3 Nisan-Adana
9-10 Nisan-Bodrum
16-17 Nisan-Mardin
23-24 Nisan-İzmir
29-30 Nisan-Van
Festival hakkında daha detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.
Bir Kadının Başarısızlıklarla Dolu Başarısı - Joy

Yönetmen Devid O. Russell, daha önce birçok filmde olduğu gibi Jennifer Lawrence, Bradley Cooper ve Robert De Niro isimlerini tekrar biraraya getiriyor. Özellikle Jennifer Lawrence ve Bradly Cooper'ın, yine David O. Russell'ın yönettiği Umut Işığım filminden sonra pekçok kez aynı projede yer aldıklarını görüyoruz. Beraber fena işler çıkarmadıklarını da söyleyebilirim ama burada David O. Russell'ın da kendine özgü kimliğinin varlığını da inkar edemeyiz. Büyük farklılıklar yaratmasa da özgün bir yapıt çıkarmayı başarıyor.
Joy Mangano isimli mucit bir kadının iş hayatında ki iniş-çıkışlarına tanıklık ediyoruz. Gerçek bir hikayeden esinlenen filmde Joy Mangano'yu Jennifer Lawrence canlandırıyor. Küçüklüğünden beri yeni şeyler yapmaya çalışan ama birçok ailevi nedenden ötürü bu hayallerine ara vermek zorunda kalan bir kadın, Joy Mangano. Sabahtan akşama kadar televizyon izleyen bir anne, boşanmış olmalarına rağmen halen daha evinin bodrumunda yaşayan bir koca, sürekli sevgilileri tarafından kapının önüne konulan ve Joy'un evinde kocasıyla beraber kalmak zorunda olan bir baba ve bakmakla yükümlü olduğu iki şirin çocuk. Baş etmesi gereken bunca ailevi problem karşısında Joy'a en büyük desteği ise 'Mimi' diye seslendiği büyükannesi veriyor. Küçüklüğünden beri onu güçlü bir kadın olması için cesaretlendiriyor. Hayatının tamamen içinden çıkılamaz duruma geldiğinde Joy, büyükannesinin söylediklerine kulak verir ve hiç beklemeden hayalindeki paspası çizmeye başlar. Diğer paspaslardan farklı olarak kendi kendini sıkabilmekte ve başlığı çıkartılıp makinede yıkanabilmektedir(Miracle Mop). Ama ürünün patentinin alınması ve piyasaya sürülmesi, onu icat etmek kadar kolay olmayacaktır. Tam burada bir iş adamı olarak Neil(Bradly Cooper) karşısına çıkıyor. Neil, satış konusunda Joy'a yardım etmek istese de işler istenildiği gibi gitmeyecek ve üstesinden gelmesi gereken daha fazla problemle karşılaşacaktır. Ama aslında karşılaştığı bu problemler onu yıldırmayacak daha da güçlü bir kadına çevirecektir.
Bir nevi 1990'ların kapitalist Amerikası'nın eleştirisini de yapan film, aslında rekabetin kaçınılmaz olduğunu fakat bunun kapitalist Amerika'da ne kadar da acımasızlaştığını anlatıyor. Böyle bir dünya da kendine bir yer edinmeye çalışan ve başarısızlığa uğradığında aslında başarıya da çok yaklaşan bir kadının hikayesini görüyoruz. Aslında film, bir kadın olarak değil de bir insan olarak da böyle bir sistemin içerisinde var olmanın o kadar da kolay olamayacağını anlatıyor. Ama bir kadın üzerinden böyle bir hikayenin anlatılıyor olması filmi daha farklı boyutlara taşıyor tabi.
Etiketler:
Biyografi,
Bradley Cooper,
david O. Russell,
Dram,
Filmler,
Jennifer Lawrence,
Joy,
Joy Mangano,
Miracle Mop,
Robert De Niro
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)